ceyizify
Evli çiftler için film önerisi oldukça önemlidir. Çünkü film geceleri, evli çiftlerin birlikte vakit geçirme biçimlerinden biridir. Romantik bir komediden, heyecan verici bir maceraya kadar, birlikte izlenebilecek bir film bulmak, ikinizin de ruh haline ve ilgi alanlarına uygun bir seçim yapmayı gerektirir.
Bu hazırlamış olduğumuz evli çiftler için film önerisi listesi, evli çiftlerin birlikte izlerken keyif alabileceği, sohbet edebileceği ve belki de birbirleri hakkında yeni şeyler öğrenebileceği 35 film önerisi içerecek. İster yeni evli olun ister yıllardır birlikte olun, bu filmler size özel akşamlar için mükemmel bir başlangıç noktası sunacak.
Hazırsanız hemen başlayalım. Sizin de önerdiğiniz filmler varsa yorumlarda belirtmeyi unutmayın!
Sevgilinle Bu Filmleri Mutlaka İzle
Marriage Story (2019)
“Marriage Story”, yönetmen Noah Baumbach tarafından yönetilen ve başrollerini Adam Driver ile Scarlett Johansson’ın paylaştığı, duygusal bir dram filmidir. Film, evliliklerinin sona ermesiyle birlikte boşanma sürecine giren Charlie ve Nicole çiftinin hikayesini anlatır.
Charlie, New York’ta bir tiyatro yönetmeni iken, Nicole bir aktris olarak kariyerini sürdürmektedir. İlk başta dostça bir şekilde ayrılmayı planlasalar da, boşanma süreci hızla karmaşıklaşır ve dava sürecine dönüşür. Avukatlar aracılığıyla yaşanan mücadele, hem duygusal hem de maddi olarak zorlayıcı bir hal alır.
Filmin derinlikli ve gerçekçi karakterleri, boşanma sürecinin çeşitli yönlerini incelerken, aynı zamanda insan ilişkileri üzerine de derin düşüncelere yol açar. “Marriage Story”, aşkın, acının, umudun ve değişimin karmaşıklığını işleyerek, izleyicilere dokunaklı bir deneyim sunar.
A Star Is Born (2018)
“A Star Is Born”, Bradley Cooper’ın yönettiği ve başrollerini Cooper ve Lady Gaga’nın paylaştığı, müzikal bir drama filmidir. Film, genç ve yetenekli bir şarkıcı olan Ally’nin, usta bir müzisyen olan Jackson Maine ile olan ilişkisini ve müzik endüstrisindeki yükselişini konu alır.
Jackson Maine, içsel çatışmalarla mücadele eden başarılı bir müzisyendir. Bir gece, tesadüfen Ally ile tanışır ve onun yeteneğine hayran kalır. Birlikte müzik yapmaya başlarlar ve Ally’nin kariyeri hızla yükselirken, Jackson’un kendi içsel çatışmaları artar.
Ally’nin yükselişi ve Jackson’un düşüşü arasındaki çatışma, hem ilişkilerini hem de müzik kariyerlerini etkiler. Film, aşkın, tutkunun ve mücadelelerin karmaşıklığını derinlemesine incelerken, aynı zamanda müzik dünyasının acımasız doğasını da gözler önüne serer.
“A Star Is Born”, müzikal performansları, derin karakter analizleri ve duygusal yüküyle izleyicileri büyülerken, aynı zamanda unutulmaz şarkıları ve dokunaklı hikayesiyle de büyük bir etki bırakır.
The Big Sick (2017)
“The Big Sick”, Kumail Nanjiani ve Emily V. Gordon’un gerçek yaşam hikayesine dayanan bir romantik komedi filmidir. Film, Kumail’in kendi kültürüne bağlı bir aileye mensupken, Amerikalı bir kadın olan Emily ile olan ilişkisinin karmaşıklığını ele alır.
Kumail, stand-up komedyeni olan bir Pakistanlı-Amerikalıdır ve ailesinin beklentilerine uygun bir evlilik yapma baskısı altındadır. Bir gece gösterisi sırasında Emily ile tanışır ve kısa sürede birbirlerine âşık olurlar. Ancak Kumail’in ailesi, onun geleneksel bir düğün yapmasını istemektedir ve bu durum Kumail ile Emily arasında gerilime neden olur.
Bir süre sonra Emily, gizemli bir hastalığa yakalanır ve komaya girer. Kumail, Emily’nin hastalığıyla ve ailesinin beklentileriyle başa çıkmak zorundadır. Bu süreçte Kumail, hem Emily’nin ailesiyle yakınlaşır hem de kendi kimliği ve ilişkisiyle ilgili derin bir içsel yolculuğa çıkar.
“The Big Sick”, duygusal derinliği, mizahı ve gerçekçi karakterleriyle izleyicileri etkilerken, aynı zamanda kültürel farklılıklar, aşk ve aile bağları gibi evrensel temalara da değinir. Kumail Nanjiani ve Zoe Kazan’ın performansları, filmi unutulmaz kılarak izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunar.
The Shape of Water (2017)
“The Shape of Water”, Guillermo del Toro’nun yönettiği, fantastik bir peri masalı ve romantik bir drama filmidir. Film, sessiz bir temizlikçi kadın olan Elisa’nın, Amerika’da Soğuk Savaş döneminde, gizli bir devlet laboratuvarında keşfettiği yaratıkla olan ilişkisini konu alır.
Elisa, günlük rutinlerini yerine getirirken, laboratuvarda çalışan bilim insanları ve askerlerle etkileşimde bulunur. Ancak bir gün, laboratuvarda denek olarak tutulan gizemli bir yaratıkla karşılaşır. Elisa, yaratıkla duygusal bir bağ kurar ve onunla iletişim kurmaya başlar. Bu sıradışı bağ, ikisinin de hayatlarını sonsuza dek değiştirir.
Film, Elisa’nın yaratıkla olan bağının gelişimini ve derinleşmesini, aynı zamanda Soğuk Savaş dönemindeki politik gerilimleri ve toplumsal normları da ele alır. Guillermo del Toro’nun benzersiz yönetimi ve görsel tarzı, filmi izleyicilere büyüleyici ve unutulmaz bir deneyim sunar.
“The Shape of Water”, fantastik öğelerle dolu bir masalı, duygusal bir aşk hikayesiyle harmanlayarak, izleyicilere güçlü bir mesaj ve unutulmaz bir görsel şölen sunar. Sally Hawkins’in etkileyici performansı ve filmdeki diğer oyuncuların katkılarıyla, “The Shape of Water” hem duygusal hem de estetik açıdan derin bir etki bırakır.
La La Land (2016)
“La La Land”, Damien Chazelle’in yönettiği ve başrollerini Ryan Gosling ile Emma Stone’un paylaştığı bir müzikal romantik drama filmidir. Film, Los Angeles’ta hayallerinin peşinden koşan bir müzisyen ve bir oyuncunun hikayesini anlatır.
Sebastian, caz müziğine olan tutkusuyla dolu bir piyanisttir ve kendi klübünü açma hayaliyle yaşamaktadır. Mia ise oyunculuk kariyeri için çaba sarf eden genç bir kadındır, ancak başarılı olmakta zorlanmaktadır. İkisi, tesadüfen karşılaşır ve kısa sürede birbirlerine âşık olurlar.
Ancak hayallerinin peşinden gitme süreci, ilişkilerini sınar. Sebastian, kendi müzikal vizyonunu gerçekleştirmeye çalışırken, Mia da kariyerinde önemli adımlar atmaya çalışmaktadır. İkisi de hayallerine ulaşmak için büyük fedakarlıklar yapmak zorunda kalırken, ilişkileri de bu zorlu süreçte test edilir.
“La La Land”, müzikal performanslar, renkli görseller ve duygusal derinlikle dolu bir hikaye sunar. Filmin müzikleri, dansları ve romantik atmosferi, izleyicileri büyülerken, aynı zamanda hayallerin peşinden gitmenin, aşkın ve başarıya giden yolda yaşanan zorlukların önemli bir portresini çizer.
The Age of Adaline (2015)
“The Age of Adaline”, Lee Toland Krieger tarafından yönetilen romantik bir fantastik drama filmidir. Film, Adaline Bowman adında bir kadının hikayesini anlatır. Adaline, bir kaza sonrası duran yaşlanma süreci ile sonsuza dek genç kalır ve yıllar boyunca aynı yaşta kalır.
Adaline’in durumu, onu hayatta yalnızlaştırır ve ilişkilerden kaçınmasına neden olur. Ancak bir gün, genç bir adam olan Ellis Jones ile tanışır ve ona karşı duygular beslemeye başlar. Adaline, Ellis’in ailesiyle tanıştığında, geçmişinden gelen sırrı ortaya çıkar ve yaşlanmayan sırrını açıklamak zorunda kalır.
Film, geçmişle gelecek arasında bir denge bulma ve aşkı yeniden keşfetme temasını ele alır. Adaline’in ölümsüzlüğü ve yaşlanmama durumu, hem onun hem de çevresindekilerin hayatlarını nasıl etkiler, izleyiciye gösterilir. Aynı zamanda, film, zamanın doğası ve yaşlanma üzerine derin düşüncelere de yol açar.
“The Age of Adaline”, sürükleyici bir hikaye, etkileyici performanslar ve görsel olarak çarpıcı sahnelerle izleyicilere benzersiz bir deneyim sunar. Blake Lively, Michiel Huisman, ve Harrison Ford gibi yetenekli oyuncuların performansları, filmi izleyicilerin gönlünde yer eden unutulmaz bir yapım haline getirir.
Gone Girl (2014)
“Gone Girl”, Gillian Flynn’in aynı adlı romanından uyarlanan ve David Fincher tarafından yönetilen bir gerilim filmidir. Film, Amy ve Nick Dunne çiftinin evliliklerindeki karmaşık ve karanlık ilişkisini konu alır.
Nick ve Amy, evliliklerinde görünen bir mutluluk yaşamaktadırlar, ancak bir gün Amy aniden kaybolur ve polis araştırması başlar. İlk başta, Amy’nin kayboluşu bir kaçırılma olayı gibi görünse de, polis soruşturması derinleştikçe, çiftin ilişkisi ve gerçekler hakkında korkunç sırlar ortaya çıkar.
Filmin hikayesi, hem Amy’nin kayboluşunu araştıran polislerin perspektifinden hem de gerçeklerin giderek gün yüzüne çıktığı Nick’in bakış açısından anlatılır. İzleyiciler, Nick ve Amy’nin geçmişlerine ve evliliklerine dair gerçeklerin yavaş yavaş açığa çıkmasını izlerken, film boyunca gerilim ve şaşırtıcı dönemeçlerle dolu bir yolculuğa çıkarlar.
“Gone Girl”, izleyicilere sadece bir suç hikayesi sunmaz, aynı zamanda evlilik, medya manipülasyonu ve toplumun cinsiyet rolleri gibi derin konuları da ele alır. Ben Affleck ve Rosamund Pike’in etkileyici performansları, filmi unutulmaz kılarak izleyicilere çarpıcı bir deneyim sunar.
About Time (2013)
“About Time”, Richard Curtis’in yazıp yönettiği bir romantik komedi-drama filmidir. Film, genç bir adam olan Tim’in hayatının olağanüstü bir yeteneği olduğunu keşfetmesini ve bu yeteneği kullanarak aşkı arayışını konu alır.
Tim, ailesinde özel bir yeteneğin varlığını öğrenir: Zamanda yolculuk yapabilme yeteneği. Bu yetenekle, Tim geçmişteki olayları değiştirme şansına sahip olur ve hayatını istediği şekilde şekillendirebilir. Tim, bu yeteneği kullanarak aşk hayatında daha başarılı olmaya karar verir.
Ancak zamanda yolculuk, beklenmedik sonuçlar doğurabilir ve Tim’in hayatındaki her değişiklik, beklenmedik sonuçlar doğurabilir. Tim, zamanın değerini öğrenirken, aşkın ve ailenin önemini de keşfeder. En önemlisi, zamanın her anını en iyi şekilde yaşamanın önemini anlar.
“About Time”, duygusal derinliği, mizahı ve romantizmi harmanlayarak izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunar. Rachel McAdams ve Domhnall Gleeson’un etkileyici performansları, filmi izleyicilerin gönlünde yer eden bir romantik komedi-drama yapımı haline getirir.
Silver Linings Playbook (2012)
“Silver Linings Playbook”, David O. Russell’ın yönettiği ve başrollerini Bradley Cooper, Jennifer Lawrence ve Robert De Niro’nun paylaştığı bir romantik komedi-drama filmidir. Film, psikiyatrik bir tedavi sonrası iyileşmeye çalışan bir adamın hikayesini anlatır.
Pat Solitano, bipolar bozukluk nedeniyle bir süre akıl hastanesinde kalmış ve tedavi görmüştür. Hastaneden çıktıktan sonra, düzenli bir hayat kurmaya ve eski karısıyla olan ilişkisini yeniden kazanmaya çalışır. Bu süreçte, tanıştığı Tiffany Maxwell ile beklenmedik bir dostluk kurar.
Pat’in dengesini yeniden bulmaya çalıştığı bu dönemde, Tiffany de kendi kişisel zorluklarını aşmaya çalışmaktadır. İkisi, bir dans yarışması için birlikte çalışmaya başlarlar ve bu süreçte birbirlerine destek olurlar. Ancak Pat’in eski karısı ile olan bağları ve Tiffany’nin geçmişi, ilişkilerini sınar.
Film, zorluklarla dolu bu süreçte, umut, iyileşme ve ikinci şans temalarını işler. Pat ve Tiffany’nin ilişkisi, kendi içlerinde ve çevrelerindeki insanlarla olan ilişkilerini de etkiler. Bradley Cooper ve Jennifer Lawrence’ın etkileyici performansları, filmi izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunar.
Crazy, Stupid, Love. (2011)
“Crazy, Stupid, Love.”, yönetmenliğini Glenn Ficarra ve John Requa’nın üstlendiği bir romantik komedi filmidir. Film, farklı yaş gruplarından ve ilişki durumlarından gelen bir grup karakterin karmaşık ilişki öykülerini anlatır.
Hikaye, Cal ve Emily Weaver çiftinin boşanma kararı almasıyla başlar. Bu karar, Cal’in hayatını altüst ederken, onun genç, hırslı ve başarılı bir kadın avcısı olan Jacob Palmer ile tanışmasıyla yeni bir dönem başlar. Jacob, Cal’e kadınlarla olan ilişkilerinde yardımcı olmaya ve ona yeni bir yaşam tarzı öğretmeye çalışır.
Diğer yandan, Cal ve Emily’nin oğulları Robbie, aşık olduğu okul arkadaşı Jessica’ya karşı çıkmakta ve onu elde etmek için bir yol aramaktadır. Ancak Jessica’nın kendisi de Cal’e ilgi duymaktadır. Bu karmaşık ilişki labirentinde, herkesin duygusal bağlantıları, beklentileri ve hayalleri kesişir.
Film, aşkın karmaşıklığını, komik ve dokunaklı bir şekilde işlerken, gerçekçi karakter portreleri ve sürpriz dolu hikayesiyle izleyicilere eğlenceli bir deneyim sunar. Steve Carell, Ryan Gosling, Emma Stone ve Julianne Moore gibi yetenekli oyuncuların performansları, filmi izleyicilerin gönlünde taht kuran unutulmaz bir romantik komedi yapımı haline getirir.
One Day (2011)
Emma (Anne Hathaway) ve Dexter (Jim Sturgess), tamamen farklı sosyal çevrelerden gelen iki genç insandır. Emma, işçi sınıfından gelen, devrimci bir ruha sahip genç bir kadındır. Dexter ise varlıklı bir aileden gelmiş, parasıyla okuyan, hayattan keyif alan biridir. Üniversiteden mezun oldukları gün, 15 Temmuz, uzun yıllar sürecek bir arkadaşlığın başlangıcı olur.
Hayatları boyunca birlikte ve ayrı geçerken, her yıl 15 Temmuz’da buluşurlar ve ilişkilerinin seyrine tanık oluruz. 20 yıl boyunca, mutluluklarını, hüzünlerini ve umutlarını paylaşırlar. Bu süre zarfında, mezuniyet günlerindeki anlamlarını keşfederler ve gerçek anlamıyla tanışırlar. Emma ve Dexter, birbirlerinin hayatlarında önemli birer köşe taşı olmuşlardır ve 15 Temmuz, bu özel bağlarının sembolü haline gelmiştir.
Perfect Sense (2011)
Michael, ilişkilerde bağlanma sorunu yaşayan ancak yemek pişirme konusunda usta bir şef olarak tanınır. Soğuk ve mesafeli bir görünüme sahip olan Susan ise başarılı bir doktordur ve uzun zamandır özel hayatına kimseyi sokmadan işine odaklanmıştır.
Susan ve Michael, birbirlerine yaklaşırken, dünyayı kasıp kavuran insanların duygularını yok eden bir salgın hastalık patlak verir. İnsanlar, sevgi ve duygusal bağlarını kaybetmeye başlarken, Susan ve Michael’ın aralarındaki aşk bu yok oluşa karşı bir direnç mi gösterecektir?
Bu zorlu zamanlarda, Susan ve Michael’ın arasındaki bağın gerçek sevgiye dayanıp dayanamayacağı sorgulanırken, onların aşkı, insanlığın umudu olabilir mi? İnsanların duygularını yitirdiği bir dünyada, Susan ve Michael’ın mücadelesi, hayata ve aşka dair bir umut ışığı olabilir.
Midnight in Paris (2011)
Sonbaharda evlenecek olan Amerikalı nişanlı çift Gil ve Inez, Inez’in babasının işi nedeniyle Paris’e gitme fırsatını değerlendirerek, bu büyüleyici Avrupa şehrine bir tatil için yola çıkarlar. İlk başta sadece eğlence dolu bir Avrupa şehri gezisi gibi görünen bu seyahat, özellikle damat adayı Gil’in Paris’in sokaklarında gece yarısı yaşadığı olağanüstü maceralarla dolu bir dönüm noktasına dönüşür. Bu maceralar, sadece Gil’in değil, aynı zamanda tüm ailenin hayatını sonsuza dek değiştirir.
Gil, Paris’e olan büyük aşkını keşfeder ve edebiyata olan ilgisi ve tutkusu daha da pekişir. Bu şehirde geçirdiği zaman, onun kişisel ve sanatsal gelişiminde dönüm noktası olur. Paris’in sokaklarındaki gece yürüyüşleri ve karşılaştığı insanlar, Gil’in hayatını sonsuza dek etkileyecek ve onun için unutulmaz bir serüven haline gelecektir.
Up (2009)
“Up”, Pete Docter ve Bob Peterson tarafından yönetilen, Pixar Animation Studios tarafından üretilen animasyon bir macera filmidir. Film, yaşlı bir adamın beklenmedik bir yolculuğa çıkması ve hayallerini gerçekleştirmesi hikayesini anlatır.
Carl Fredricksen, eşini kaybettikten sonra yalnız yaşamakta olan bir adamdır. Bir gün, evini balonlarla donatılmış bir uçan ev haline getirir ve Güney Amerika’ya gitmek için maceraya atılır. Ancak Carl’ın hiç beklemediği bir şey olur; sekiz yaşındaki canlılık dolu çocuk Russell, yanlışlıkla uçan evin içine girer ve ona eşlik etmek ister.
Carl ve Russell, birlikte gizemli bir cennet ormanına varırlar ve burada keşifler yaparlar, yeni arkadaşlar edinirler ve zorlu engellerle karşılaşırlar. Bu sıra dışı yolculuk, Carl’ın kaybettiği umutlarını yeniden keşfetmesine, Russell’ın özgüven kazanmasına ve ikisinin de hayatlarının gerçek anlamını bulmasına yardımcı olur.
“Up”, duygusal derinliği, çarpıcı görselleri ve unutulmaz karakterleriyle izleyicilere eşsiz bir macera sunar. Carl ve Russell’ın dostluğu, film boyunca izleyicilere ilham verirken, hayallerin peşinden gitmenin ve yaşamın her anını değerli kılmanın önemini vurgular.
500 Days of Summer (2009)
“500 Days of Summer”, Marc Webb’in yönettiği romantik bir komedi-drama filmidir. Film, Tom Hansen adında genç bir adamın, Summer Finn adında bir kadına olan aşkını ve ilişkilerinin karmaşıklıklarını anlatır.
Hikaye, Tom’un Summer ile tanışmasıyla başlar. Tom, Summer’a ilk görüşte âşık olur ve onunla bir ilişki yaşamak istediğini hisseder. Ancak Summer, ilişkiyi ciddiye almamakta ve bağımsız bir hayat sürmeyi tercih etmektedir. İkilinin ilişkisi, zamanla farklı yönlerden gelmeleri ve beklenmedik dönemeçlerle dolu olmasıyla karmaşıklaşır.
Film, ilişkilerin romantik idealizmden uzak gerçeklerini ve zaman içindeki değişimleri inceler. Tom, ilişkisindeki iniş-çıkışlarla ve Summer’ın beklentileriyle başa çıkmaya çalışırken, kendi kişisel gelişimini de sorgular. Summer ise bağımsızlığını korurken, duygusal bağlantıların ve ilişkilerin karmaşıklığını keşfeder.
“500 Days of Summer”, duygusal derinliği, mizahı ve gerçekçi karakterleriyle izleyicilere eğlenceli ve düşündürücü bir deneyim sunar. Joseph Gordon-Levitt ve Zooey Deschanel’in etkileyici performansları, filmi izleyicilerin gönlünde taht kuran unutulmaz bir romantik komedi-drama yapımı haline getirir.
Up in the Air (2009)
“Up in the Air”, Jason Reitman tarafından yönetilen ve başrollerini George Clooney, Vera Farmiga ve Anna Kendrick’in paylaştığı bir drama filmidir. Film, iş hayatında başarılı bir yolculuğun ve kişisel bağlantıların arayışını konu alır.
Ryan Bingham, bir iş çantası taşıyıcısıdır ve işverenlerin işten çıkarma işlerini yürütür. Ryan, işini severek yapmakta ve sürekli seyahat eden bir yaşam tarzını benimsemiştir. Hayatında hiçbir kalıcı bağlantı olmadan, hafif ve özgür bir şekilde yaşamaktadır.
Ancak Ryan’ın yaşam tarzı, bir dizi beklenmedik olayla sarsılır. İşe yeni başlayan genç bir meslektaş olan Natalie ile tanışır ve onunla işe gitme ritmini değiştirmeye başlar. Aynı zamanda, gizemli bir kadın olan Alex ile tanışır ve onunla beklenmedik bir ilişki başlar.
Film, Ryan’ın iş hayatındaki başarısıyla kişisel ilişkileri arasındaki dengeyi bulmaya çalışmasını ve gerçek bağlantıların değerini keşfetmesini konu alır. Ryan, iş ve kişisel yaşam arasındaki dengeyi bulmaya çalışırken, kendi kimliği ve hayatının gerçek anlamı üzerine derin bir içsel yolculuğa çıkar.
“Up in the Air”, duygusal derinliği, karakter gelişimi ve görsel estetik açıdan zengin sahneleriyle izleyicilere güçlü bir deneyim sunar. George Clooney ve diğer oyuncuların etkileyici performansları, filmi izleyicilerin gönlünde taht kuran unutulmaz bir drama yapımı haline getirir.
Wall-E (2008)
“Wall-E”, Pixar Animation Studios tarafından üretilen ve Andrew Stanton tarafından yönetilen bir animasyon filmidir. Film, insanoğlunun terk ettiği bir gezegen dünyasında, yalnız bir temizlik robotu olan Wall-E’nin maceralarını konu alır.
Hikaye, dünya üzerindeki tüm insanların yeryüzünü terk ettiği ve sadece çöplerin biriktiği bir gelecekte geçer. Bu kaotik ortamda, Wall-E adındaki bir temizlik robotu, yıllar boyunca tek başına çöpleri toplayarak yaşamını sürdürür. Ancak Wall-E’nin monoton yaşamı, bir gün gelen gizemli bir uzay gemisi ile değişir.
Gemiden gelen Eve adında bir keşif robotu ile tanışan Wall-E, ona âşık olur ve onunla birlikte maceraya atılır. Eve’nin görevi, dünya üzerindeki yaşam izlerini araştırmaktır ve Wall-E ona bu süreçte yardımcı olur. İkilinin macerası, uzayın derinliklerine kadar uzanırken, insanlığın geleceği de değişmeye başlar.
Film, duygusal derinliği, görsel çekiciliği ve mizahı ile izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunar. Wall-E’nin masumiyeti ve sadeliği, insanlığın geleceği hakkında önemli bir mesaj taşırken, Eve ve Wall-E’nin ilişkisi de filmi izleyicilere etkileyici bir hikaye sunar. “Wall-E”, izleyicilere çevre bilinci, dostluk ve umut gibi temaları işlerken, aynı zamanda eğlenceli ve dokunaklı bir animasyon deneyimi sunar.
My Blueberry Nights (2007)
Genç bir kadın, kendi hayatıyla ve içsel sorularıyla yüzleşmek için bir ruhsal keşif yolculuğuna çıkar. Bu yolculuk, kendine ve aşka dair bütün sorularını cevaplamak için bir fırsattır. Wong Kar-Wai’in yönettiği “My Blueberry Nights”, bu genç kadının bu zorlu ama keşif dolu yolculuğunu bir yol öyküsü olarak anlatıyor.
Yol boyunca, çeşitli karakterlerle karşılaşır ve her biri onun yolculuğuna derinlik katıp ona rehberlik eder. Bu olağandışı karakterlerin eşlik ettiği yolculuk, aşka ve hayata dair sorularla doludur. Wong Kar-Wai’in şiirsel anlatımı, beyazperdede de kendini gösterir ve izleyiciyi bu benzersiz ve dokunaklı yolculuğa davet eder.
The Lake House (2006)
İki insan birbirleriyle gerçekten bağlandıklarında, bu bağ o kadar saf ve basit olabilir ki, cennette bile yürekleri titretir. Ancak bazen doğru insanlar, yanlış zamanlarda karşılaşırlar ve bu kesişmelerin sonucunda gözyaşları dökülür. Kırık kalpleri onarmak için zamanın kendisi bile yetersiz kalabilir.
Kate, doktor olarak yaptığı iş nedeniyle taşınmak zorunda kalır ve göl kenarındaki evinden ayrılmak onun için son derece zor bir karardır. Yeni kiracıya, gelecekteki postalarını alması için bir not bırakır. Yeni kiracı Alex, evi bakımsız, pis ve yıpranmış halde bulur. Ancak bu ev, sıradışı bir zaman kaymasıyla imkansız bir aşkın başlangıcına tanıklık eder.
Kate ve Alex arasındaki bağ, zaman ve mekanın ötesine geçer. Bu beklenmedik buluşma, hayatlarını sonsuza kadar değiştirecek bir serüvenin kapısını aralar.
The Painted Veil (2006)
“The Painted Veil”, W. Somerset Maugham’ın aynı adlı romanından uyarlanan bir drama filmidir. Film, Edward Norton ve Naomi Watts’ın başrollerini paylaştığı bir romantik drama olarak karşımıza çıkar.
Hikaye, Walter ve Kitty Fane çiftinin evliliklerindeki karmaşık ilişkiyi merkezine alır. Walter, bilim adamıdır ve işi gereği Çin’e gönderilir. Kitty ise Walter’ı çok sevmeyen genç ve hırslı bir kadındır. Walter’ın Çin görevi, Kitty’nin hayatını kökten değiştirir.
Çin’de, Kitty, yerel bir doktora yardım etmek amacıyla çalışırken, Walter ve Kitty’nin ilişkisi daha da gerilir. Ancak zamanla, çift arasında bir bağ ve anlayış gelişir. Kitty, Çin kültürü ve insanlarıyla tanışırken, kendi içsel yolculuğuna da başlar.
Film, bir yandan Walter ve Kitty’nin ilişkisini ve evliliklerindeki zorlukları incelerken, diğer yandan Kitty’nin kişisel büyüme ve olgunlaşma sürecini de işler. İki karakterin de Çin’de yaşadıkları deneyimler, onları derin düşüncelere sürükler ve kendi içsel gerçekliklerini keşfetmelerine yardımcı olur.
“The Painted Veil”, duygusal derinliği, karakter gelişimi ve görsel estetik açıdan zengin sahneleriyle izleyicilere güçlü bir deneyim sunar. Edward Norton ve Naomi Watts’ın etkileyici performansları, filmi izleyicilerin gönlünde taht kuran unutulmaz bir romantik drama yapımı haline getirir.
Pride & Prejudice (2005)
“Pride & Prejudice”, Jane Austen’in klasik romanından uyarlanmış bir romantik drama filmidir. Film, 19. yüzyılda İngiltere’de geçer ve Bennett ailesinin beş kızının romantik ilişkilerini ve evlenme arayışlarını konu alır.
Hikaye, Elizabeth Bennett’in bakış açısından anlatılır. Elizabeth, zeki ve kıvrak zekâlı bir genç kadındır. Onun dünyası, ailesinin ve çevresinin sosyal beklentileriyle şekillenmiştir. Bir gün, gururlu ve zengin bir beyefendi olan Mr. Darcy ile tanışır. İlk başta, Elizabeth ve Mr. Darcy arasında bir çekişme vardır ve ikisi de birbirlerine karşı önyargılıdır.
Ancak zamanla, Elizabeth ve Mr. Darcy’nin arasındaki çekişme yerini anlayışa ve sevgiye bırakır. Elizabeth, Mr. Darcy’nin aslında dışarıdan göründüğü gibi olmadığını keşfeder ve ikisi de birbirlerine aşık olur. Ancak, sosyal sınıf farkları ve toplumun beklentileri, ilişkilerini test eder.
Film, aşk, gurur, önyargı ve sosyal sınıfın yanı sıra aile bağları ve evlilik üzerine de derin temalar işler. Karakterlerin duygusal gelişimi ve ilişkileri, İngiliz toplumunun o dönemdeki normlarına meydan okurken, aynı zamanda insan doğasının evrensel yanlarını da yansıtır.
“Pride & Prejudice”, duygusal derinliği, incelikli karakter portreleri ve döneminin estetiğini yansıtan görsel öğeleriyle izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunar. Keira Knightley ve Matthew Macfadyen’in etkileyici performansları, filmi izleyicilerin gönlünde taht kuran unutulmaz bir romantik drama yapımı haline getirir.
The Notebook (2004)
“The Notebook”, Nicholas Sparks’ın aynı adlı romanından uyarlanan bir romantik drama filmidir. Film, 1940’larda Güney Carolina’da geçer ve birbirine sıkı sıkıya bağlı bir çiftin hikayesini anlatır.
Hikaye, yaşlı bir adam olan Duke’un, bir huzurevinde, her gün Alzheimer hastası olan eşi Allie’ye geçmişlerini anlatmasıyla başlar. Duke, Allie’ye gençlik yıllarında yaşadıkları aşk dolu hikayeyi anlatır.
Hikaye, genç Noah Calhoun ve Allie Hamilton’un aşkıyla başlar. İkisi, bir yaz boyunca tutkulu bir ilişki yaşarlar, ancak Allie’nin ailesi ve sosyal sınıf farklılıkları nedeniyle ilişkileri zorlanır. Allie’nin ailesi, Noah’ı kabul etmese de, ikili birbirlerine olan sevgilerinden vazgeçmezler.
Ancak zamanla, ikisinin yolları ayrılır ve Allie, zengin bir adam olan Lon ile nişanlanır. Ancak Allie, Noah’u asla unutmaz ve ilişkilerinin gerçek aşk olduğunu hisseder. Bir gün, Allie, yıllar sonra tekrar Noah ile karşılaşır ve ikisi arasında hala bir bağ olduğunu fark eder.
Film, aşkın gücünü, bağlılığını ve fedakarlığını vurgularken, aynı zamanda yaşlılık ve unutkanlık gibi zorluklarla başa çıkmanın duygusal yönlerini de ele alır. “The Notebook”, duygusal derinliği, dokunaklı hikayesi ve etkileyici oyunculuklarıyla izleyicilere unutulmaz bir romantik drama deneyimi sunar.
Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004)
“Eternal Sunshine of the Spotless Mind”, Charlie Kaufman tarafından yazılan ve Michel Gondry tarafından yönetilen bir bilimkurgu romantik drama filmidir. Film, ilişkilerin karmaşıklığını ve insan belleğinin derinliklerini keşfeder.
Hikaye, Joel Barish adında sıradan bir adamın, eski sevgilisi Clementine Kruczynski ile tanışmasıyla başlar. Ancak Joel, bir gün Clementine’in hafızasını sildirdiğini öğrenir. Bunun üzerine Joel, Clementine’in izinden gitmeye karar verir ve o da hafızasını sildirmek ister.
Film, Joel’in hafızasının içine girerek, Joel ve Clementine’in ilişkisinin anılarını keşfetmeye başlar. Bu anılar, Joel’in ve izleyicinin ilişkinin karmaşıklığını ve derinliğini anlamasına yardımcı olur. Joel, ilişkilerdeki zorluklarla ve ayrılıkla başa çıkmaya çalışırken, Clementine’i yeniden hatırlamak için bir mücadele verir.
Ancak film, sadece Joel’in iç dünyasına odaklanmaz. Aynı zamanda, Joel’in hafızasını silen firma olan Lacuna, Inc. ve çalışanlarına da odaklanır. Bu çalışanlar, Joel’in hafızasını silerken kendi içsel çatışmalarıyla da yüzleşirler.
“Eternal Sunshine of the Spotless Mind”, karmaşık kurgusu, sıradışı hikayesi ve etkileyici oyunculuklarıyla izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunar. Film, aşkın doğasını, hatıraların gücünü ve insanın karmaşık doğasını derinlemesine incelerken, aynı zamanda duygusal bir yolculuğa da çıkarır.
Before Sunset (2004)
“Gün Batmadan”, Jesse ve Celine’in ilk karşılaşmalarından 9 yıl sonra tekrar bir araya gelmelerinin hikayesini anlatır. Jesse, Amerikalı bir yazardır, Celine ise tipik bir Fransız kadınıdır. Bir gün, Budapeşte’den Viyana’ya doğru seyreden bir trende karşılaşırlar. İlk buluşmalarında birbirleriyle konuşacak çok şeyleri vardır, ancak bu konuşmalar sadece o yolculukla sınırlı kalır.
Dokuz yıl sonra, beklenmedik bir şekilde tekrar karşılaşırlar. Yine sadece birkaç saatlik bir zamanları vardır, ancak yine de konuşacak çok fazla şeyleri vardır. Linklater’ın filminde, sohbetler ve diyaloglar aracılığıyla akan bir büyü mevcuttur. Ethan Hawke ve Julie Delpy yine başrollerdedir ve izleyicileri, bu ikilinin derinlikli ve dokunaklı ilişkisine doğru bir yolculuğa çıkarır.
Love Actually (2003)
“Love Actually”, Richard Curtis tarafından yazılan ve yönetilen bir romantik komedi filmidir. Film, Londra’da birbirinden farklı karakterlerin yaşadığı bir dizi aşk hikayesini anlatır.
Hikaye, Noel zamanı Londra’da geçer ve birbirinden farklı karakterlerin hayatlarına odaklanır. Başbakanın yardımcısı olan David’in, çalışanı Natalie’ye olan duygularını keşfetmesi; Harry’nin, karısının en iyi arkadaşıyla olan ilişkisinde yaşadığı sorunlar; ve rock yıldızı Billy Mack’in kariyerini yeniden canlandırma çabaları gibi birçok farklı hikaye filmde yer alır.
Ayrıca, Jamie’nin, Amerikalı bir kadın olan Aurelia’ya olan aşkı; Mark’ın, en yakın arkadaşının nişanlısına olan sevgisini gizleyerek yaşadığı acı; ve Karen’ın, çocuklarına Noel müziği öğreten Daniel ile olan dostluğu gibi romantik ve duygusal hikayeler de filmde yer alır.
“Love Actually”, birçok farklı karakterin bir araya geldiği ve hayatın çeşitli yönlerini ve aşkın farklı yüzlerini keşfettiği dokunaklı bir hikaye sunar. Film, duygusal derinliği, mizahı ve unutulmaz karakterleriyle izleyicilere eğlenceli ve dokunaklı bir romantik komedi deneyimi sunar.
Amélie (2001)
“Amélie”, Jean-Pierre Jeunet tarafından yönetilen ve Audrey Tautou’nun başrolünde yer aldığı, büyülü bir Fransız romantik komedi filmidir.
Hikaye, Paris’in Montmartre bölgesinde geçer ve genç bir kadın olan Amélie Poulain’in etrafında döner. Amélie, çocukluğunda yaşadığı izole bir hayatın ardından yetişkinlik döneminde, tuhaf ve hayalperest bir kişiliğe sahiptir. Bir gün, yaşamındaki küçük mutlulukları keşfetmeye karar verir ve çevresindeki insanların hayatlarına dokunmaya başlar.
Amélie’nin yaşamı, bir gün tanıştığı ve komşusu olan eski bir adamın geçmişini keşfetmesiyle tamamen değişir. Bu keşif, Amélie’nin kendi yaşamına da yeni bir yön vermesine neden olur. Amélie, etrafındaki insanların hayatlarını renklendirmeye ve mutluluklarına katkıda bulunmaya devam ederken, kendi aşkıyla da karşılaşır.
Film, görsel olarak büyüleyici sahnelerle dolu ve müzikleriyle de büyüleyici bir atmosfere sahiptir. Amélie’nin sıradışı karakteri, sevimli mizahı ve masalsı hikayesi, izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunar. “Amélie”, duygusal derinliği, hayal gücünü ve insan ilişkilerinin karmaşıklığını keşfederken, aynı zamanda izleyiciye içsel bir yolculuk sunar ve küçük mutlulukların değerini hatırlatır.
Chocolat (2000)
“Chocolat”, Joanne Harris’in aynı adlı romanından uyarlanan ve Lasse Hallström tarafından yönetilen bir drama filmidir.
Hikaye, 1959 yılında Fransa’nın küçük bir kasabasında geçer. Vianne Rocher adında genç bir kadın, kızı Anouk ile birlikte kasabaya gelir ve burada bir çikolata dükkanı açar. Ancak kasaba halkı, geleneksel değerlere sıkı sıkıya bağlıdır ve Vianne’ın dükkanı ve yaşam tarzı hakkında endişelidir.
Vianne, kasabanın durağan yaşamına renk katarken, kasaba rahibi Francis Reynaud ile de karşı karşıya gelir. Reynaud, Vianne’ın çikolata dükkanını ve onun özgür ruhlu yaşam tarzını hoş karşılamaz ve onunla mücadele etmeye karar verir.
Ancak Vianne, kasabanın insanlarının kalplerini çalmaya ve onların hayatlarına dokunmaya başlar. İnsanlara sevgi, bağlılık ve özgürlük getiren Vianne, özellikle dükkanında yaptığı leziz çikolatalarla kasaba halkını etkiler.
Film, Vianne’ın kasaba halkı üzerindeki etkisini, kendi geçmişiyle yüzleşirken ve kendini bulurken yaşadığı kişisel yolculukla birleştirir. Aynı zamanda, Vianne’ın karşılaştığı toplumsal baskılar ve dışlanma gibi temaları da ele alır.
“Chocolat”, duygusal derinliği, görsel estetiği ve unutulmaz karakterleriyle izleyicilere sıcak bir hikaye sunar. Film, insan doğasının karmaşıklığını, hoşgörü ve kabullenmenin önemini ve küçük kasaba yaşamının sınırlarını sorgularken, aynı zamanda lezzetli bir çikolata tadı da sunar.
Message in a Bottle (1999)
Tek başına dinginliği arayan Theresa, bir tatil için yola çıkar. Bir gün sahil kenarında dolaşırken, kumların üzerinde duran bir şişe fark eder. Şişenin içindeki mektubu alır ve okumaya başlar. Mektup, etkileyici bir üslupla yazılmıştır ve altında “G.” imzası bulunmaktadır. Theresa, bu mektubun yazarını bulmaya karar verir, çünkü “G.”nin sözleri, onun ruhuna derinden dokunmuştur.
Mektubun yazarını bulma yolculuğu, Theresa’yı duygusal bir serüvenin içine sürükler. Robin Wright, Kevin Costner, Paul Newman ve John Savage gibi usta oyuncuların yer aldığı “Message in a Bottle”, yönetmen Luis Mandoki tarafından ustalıkla yönetilmiştir. Bu film, duygusal bir yolculuk ve beklenmedik buluşmalarla dolu bir hikayeyi anlatır.
Meet Joe Black (1998)
William Parrish, altmışlı yaşlarında olan saygın bir iş adamıdır ve zamanının en etkili medya patronlarından biridir. Şirketi, önemli bir kararın eşiğindedir ve bu karar, şirketin geleceğini derinden etkileyecektir. Ancak Parrish’in kafasında aniden tuhaf sesler duymaya başlamasıyla birlikte, her şeyin beklenmedik bir şekilde değişeceği bir döneme girer.
Bu seslerin kökeni ve neden Parrish’i rahatsız ettiği, tam bir gizemdir. Bir yandan, kızı Parrish’in isteksizliğine rağmen şirket çalışanlarından Drew ile evlenmeye hazırlanmaktadır. Diğer yandan, Parrish’in hayatına aniden giren ve adı John olan bir adamla olan ilişkisi, ailenin kaderini değiştirecek bir sırrı içermektedir. Parrish, hem bu gizemi çözmek hem de şirketinin geleceğini güvence altına almak için mücadele etmek zorundadır. Ancak her adımında, bilinmezlikler ve karmaşıklıklarla karşılaşacaktır.
Before Sunrise (1995)
“Before Sunrise”, Richard Linklater tarafından yazılan ve yönetilen romantik bir drama filmidir.
Hikaye, bir tren yolculuğu sırasında tanışan Amerikalı Jesse ve Fransız Céline’in hikayesini anlatır. Jesse, Avrupa’da bir yaz boyunca seyahat etmektedir ve Céline ile Viyana’da tanışır. İkili, birbirlerine çekilir ve birlikte geçirdikleri kısa ancak yoğun bir zaman dilimi boyunca birbirlerine dair derin sohbetler ederler.
Film, Jesse ve Céline’in birbirlerine olan bağlarını ve kısa süreli ama etkileyici ilişkilerini keşfetmelerini izler. İkisi, hayatın anlamı, aşk, ilişkiler, geçmiş ve gelecek gibi konuları derinlemesine tartışırken, Viyana’nın sokaklarında dolaşırlar ve birlikte unutulmaz anlar yaşarlar.
Ancak Jesse’in dönüş bileti olan bir uçağa yetişmek zorunda olması, ikili arasında bir ayrılık riski oluşturur. Jesse ve Céline, geçici bir zaman dilimi içinde birbirlerine yakınlaşırken, birlikte olmanın getirdiği acı gerçeklerle de yüzleşmek zorunda kalırlar.
“Before Sunrise”, romantizm, keşif ve anlam arayışı temasını ustaca işlerken, aynı zamanda karakterlerin içsel dünyalarını ve duygusal derinliklerini de inceler. Film, Jesse ve Céline’in romantik ve entelektüel bağlarını keşfederken, izleyicilere zamanın ve anın değerini hatırlatan dokunaklı bir hikaye sunar.
The Bridges of Madison County (1995)
“The Bridges of Madison County”, Robert James Waller’ın aynı adlı romanından uyarlanan ve Clint Eastwood tarafından yönetilen bir romantik drama filmidir.
Hikaye, Iowa’da, Madison County’de geçer. Francesca Johnson, evde tek başına kalan bir ev hanımıdır. Bir gün, kocası ve çocukları birkaç gün boyunca bir fuara gitmek için evi terk ederken, yalnız başına kalan Francesca, bir fotoğrafçı olan Robert Kincaid ile tanışır. Robert, National Geographic için kapak fotoğrafı çekmek üzere kasabaya gelmiştir.
Francesca ve Robert arasında beklenmedik bir çekim oluşur ve ikisi de birlikte geçirdikleri kısa süre boyunca duygusal bir bağ geliştirirler. İkilinin birlikte geçirdikleri zaman, hayatlarının dönüm noktası olur ve ikisi de duygusal olarak derin bir şekilde etkilenir.
Ancak Francesca’nın kocası ve çocukları evlerine döndüğünde, Francesca’nın karar vermesi gereken zor bir durum ortaya çıkar. Ya Robert ile birlikte gitmeli ve kocası ve çocuklarını terk etmeli ya da hayatına devam etmeli ve Robert ile yaşadığı duygusal bağı geride bırakmalıdır.
Film, aşkın karmaşıklığını, bağlılık ve fedakarlık gibi temaları ele alırken, aynı zamanda yaşamın dönüm noktaları ve insan ilişkilerinin karmaşıklığını da inceler. “The Bridges of Madison County”, duygusal derinliği, etkileyici oyunculukları ve dokunaklı hikayesiyle izleyicilere unutulmaz bir romantik drama deneyimi sunar.
Sleepless in Seattle (1993)
Eşini kaybettikten sonra, Sam Baldwin ve oğlu Jonah Seattle’a taşınırlar, umut ederek acılarını biraz olsun unutabileceklerini düşünürler. Ancak yıllar geçmesine rağmen Sam, hala eşinin kaybının acısını taşır ve uykusuzlukla mücadele eder. Jonah ise annesini çok özlemesine rağmen, babasının yeni bir ilişkiye başlamasını ister.
Bir Noel arifesinde, Jonah’un teşvikiyle Sam, bir radyo istasyonuna telefon eder ve canlı yayında eşini ne kadar çok özlediğini anlatır. Sam’in duygusal hikayesini dinleyen birçok kadın, ona ilgi duyar. Bu kadınlardan biri de Annie’dir ve ona bir mektup yazar. Mektup, Jonah tarafından açılır ve okunur. Jonah, babası için doğru kadını bulduğunu düşünür.
Ancak bu sırada, Sam ve Annie aslında daha önce tanışmışlardır ve aralarında gizli bir bağlantı vardır. Bu beklenmedik kesişme, her ikisinin hayatını tamamen değiştirecek romantik bir maceranın başlangıcı olur.
The Princess Bride (1987)
“The Princess Bride”, William Goldman’ın aynı adlı romanından uyarlanan ve Rob Reiner tarafından yönetilen bir fantastik macera filmidir.
Hikaye, aşk, macera, komedi ve fantastik öğeleri içeren bir peri masalını anlatır. Başlangıçta büyüleyici bir büyücü olan Peter Falk’ın anlatıcılığında, film esas olarak büyüleyici bir hikaye olan “The Princess Bride” kitabını hasta torunu Fred Savage’a okumasıyla başlar.
Hikaye, prenses Buttercup ve sadık hizmetkarı Westley’in romantik hikayesiyle başlar. Ancak Westley, korsanlar tarafından kaçırıldıktan sonra öldü olarak kabul edilir. Yıllar sonra, Buttercup, prens Humperdinck ile zorla nişanlandırıldığında, kaderi yine değişir.
Buttercup, eski bir korsan olan Dread Pirate Roberts tarafından kaçırılır. Ancak, aslında Dread Pirate Roberts’in gerçekte Westley olduğunu ve hala Buttercup’a olan aşkını koruduğunu keşfeder.
Westley ve Buttercup, tuzaklarla dolu bir maceraya atılırken, onları zorlu düşmanlarla, sihirli yaratıklarla ve imkansız engellerle dolu bir yolculuk beklemektedir. Ancak, gerçek aşkın gücü ve sadakatin önemiyle, ikisi de her türlü zorluğu aşmaya kararlıdır.
Film, peri masalı türünün klasik öğelerini kullanırken, aynı zamanda mizah, romantizm ve aksiyon dolu bir hikaye sunar. “The Princess Bride”, zamansız bir klasik haline gelmiş, unutulmaz karakterleri, unutulmaz replikleri ve eğlenceli atmosferiyle izleyicilere keyifli bir deneyim sunar.
A Room with a View (1985)
“A Room with a View”, E.M. Forster’ın aynı adlı romanından uyarlanan ve James Ivory tarafından yönetilen bir romantik drama filmidir.
Hikaye, Edwardian döneminde, İngiltere’de geçer. Genç ve duygusal Lucy Honeychurch, İtalya’da tatil yaparken, başka bir İngiliz turist olan George Emerson ile tanışır. George’un özgür ruhlu ve asi tavırları, Lucy’nin sınırlı ve geleneksel yaşam tarzından farklıdır. İkisi arasında bir çekim oluşur, ancak Lucy’nin nişanlısı Cecil Vyse ile olan bağı, duygularını kabullenmesini zorlaştırır.
Lucy, İngiltere’ye döndüğünde, George ile olan ilişkisini unutmaya çalışır ve nişanlısı Cecil ile evlenmeye hazırlanır. Ancak, İtalya’da yaşadığı deneyimler ve George ile geçirdiği zaman, Lucy’nin gerçek duygularını keşfetmesine neden olur.
Filmin ilerleyen bölümlerinde, Lucy’nin duygusal zorlukları ve içsel çatışmaları anlatılırken, aynı zamanda İngiliz toplumunun sınıf ayrımcılığı ve geleneksel değerleri de ele alınır. Lucy, kendi iç sesini dinlemek ve toplumun beklentilerine karşı çıkmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalır.
“A Room with a View”, aşkın gücünü, bireysel özgürlüğü ve toplumsal normlara karşı çıkmanın önemini vurgularken, aynı zamanda İngiltere’nin pastoral güzelliklerini ve İtalya’nın büyüleyici atmosferini de gözler önüne serer. Romantizm, duygu ve entelektüel derinliğiyle dolu bu film, izleyicilere unutulmaz bir deneyim sunar.
Falling in Love (1984)
Mimar Frank Raftis ve grafik sanatçısı Molly Gilmore, Noel alışverişi için aileleriyle birlikte mağazaya giderler. Ancak tesadüfen hediye paketlerinin karışmasıyla tanışırlar ve bu karşılaşma, kaderin bir oyunu gibi onları romantik bir çekime sürükler. Frank ve Molly, karşı koyamadıkları bir çekimle birbirlerine yaklaşırlar.
Ancak ilişkilerinde bir sorun vardır: Her ikisi de başkalarıyla evlidir. İlişkilerini gizlemeye çalışsalar da, zamanla ortaya çıkar. Robert De Niro ve Meryl Streep’in unutulmaz performanslar sergilediği bu romantik film, yönetmen Ulu Grosbard tarafından ustalıkla yönetilmiştir. Senaryo ise Michael Cristofer’a aittir.
Sizlere bugün birbirinden güzel evli çiftler için film önerisi olması için 35 adet film önerisinde bulunduk. Sizin de beğendiğiniz veya önereceğiniz filmler varsa yorumlar kısmından bizlere iletebilirsiniz. Ayrıca Çeyizify olarak, yeni evlenecek & evlilik hazırlığı yapan tüm herkesin rahatlıkla çeyizini hazırlaması için bir sistem geliştirdik. Hemen aşağıdaki butona tıklayarak sıfırdan çeyiz listesi oluşturabilirsiniz!
GIPHY App Key not set. Please check settings